2016/05/18

AsIL EnGeLli Kim?

  


 
   Engel aslında insanın kendi kendine oluşturduğu bir kavramdan başka bir şey değildir.Neden derseniz, gözleri görmeyen bir insan birçok kişi tarafından engelli olarak görülse de, çoğu zaman o kişiler için bir engel teşkil etmemektedir.
-          Önemli olan görmek midir, yoksa anlamak, algılamak yada hissetmek midir?
-          İnsan görmeden de hayatını idame edemez mi?
-          Görerek hayatı kendisine veya çevresine zindana çeviren birçok kişi için belkide görmemek daha hayırlı değil midir?
Belki diyeceksiniz ki ;
Olur mu öyle şey, göz bu olmazsa olmaz yahu.
Peki bir gün göz veya başka bir uzvumuzun kullanım hakkının olmayacağı ne malum. Hayatın böyle bir garantisi mi var?
Birisi söz mü verdi bizlere, bütün uzuvların çalışacak ve sağlıklı bir ömür yaşayacaksın diye?
Bazı şeylerin olmaması eksiklik değildir. Tabi ki bu bizlerin bakış acısıyla alakalıdır.
Bizler olana da, olmayana da şükür ederiz. Her işte bir hayır olduğunu bilir buna göre yaşamaya gayret gösteririz.
Engelli olarak tabir etmek biraz zor geliyor bizlere, çünkü bizlerin başaramadığı birçok alanda engel gözetmeksizin başarılı olmuş birçok insanımız vardır.

Gördüğümüz halde üniversite sınavlarında başarılı olamayan bizlere, görmediği halde başarmanın ne olduğunu göstererek örnek bile olmuşlardır.
O zaman şöyle diyebilirsiniz,
"Engel beyinde değil ise o bir engel değildir"
Bizler var olanları bile kullanamazken, engelli diye gördüğümüz birçok insan var olan ile olmayanı destekleyerek bizlerle aynı hayatı yaşayabilmektedir. Yaşam zor değildir, yaşamı kendimize ve engel tanımayan insanlarımıza karşı zorlaştıran yine bizleriz.

~ Kaldırımlara park edilen araçlar.
 ~ Görme engelliler için yapılan kaldırım taşları ve ortalarında duran ağaçlar veya çöp kutuları.
 ~ Tekerlekli sandalye kullanan vatandaşlarımız için yol, kaldırım rampası engelleri.
 ~ Toplu taşıma araçları içinde yer ve asansörlü rampa anlamsızlığı.

Aslında bu insanlarımız psikolojik olarak birçok engeli aşmış durumdalar. Fakat biz kendini engelsiz olarak görenler her zaman ve her yerde engel oluyoruz.
Engelleri aşan insanlarımızın bizlerin onlara acımamıza veya yardımımıza ihtiyaçları yoktur, birlik ve beraber olmamıza ihtiyaçları vardır.
Hiç kimseye engelli muamelesi yapılmayan bir hayat diliyoruz.
Şu soruyu da kendimize soralım,


    Asıl engelli, olanı kullanmayan mı? Yoksa olmayan mı?


Devamını Oku »

2016/02/05

YaLnıZlıK SizCe NeDir?



YALNIZLIK
Bence nereden baktığımıza göre değişir.
Örneğin ; Arka arkaya dizilmiş insanları düşünün, en öndekine biraz uzaktan bakarsanız onu yalnız görürsünüz. Boşlukta bir başına sandığınız o kişinin arkası öyle bir kalabalık ki siz hayal edin. 
Bakış açınızı biraz değiştirince arkadaki bu kalabalık hemen beliriverdi değil mi?
Şimdi ise en öndeki kişiyi sırt üstü yere yatırın, hayalinizdeki diğer kişiler ise başına toplansın. Kalabalığın ortasında sırt üstü yatan mevta yalnız değil gibi gözükse de Rabbimizin huzurunda yapayalnız değil midir artık?
Yanında kimsesi yoktur ama ayaktayken yaptıkları yanındadır. 
Kafanızı karıştırdım ise özür dilerim amacım; bakış açınızı biraz değiştiğinde veya görünenin ne anlama geldiğini öğrendiğinizde yalnızlık kavramı bir anda nasıl değişiveriyor onu göstermek.
Bu konuyu neden seçtim şimdi onu anlatayım.
 
Karşı komşum yalnız yaşayan yetmiş yaşlarında bir teyze, yan komşum da aynı yaşlarda.

Yan komşumun ailesi yaşadığımız şehrin en kalabalık ve önde gelen ailelerinden yani arkası o kadar kalabalık ki anlatamam.
Karşı komşum ise başka bir şehirden gelmiş, buraya yerleşmiş ve yakınında çocuklarından başka hiç akrabası yok toplasanız on kişiler.
Karşı komşum apartmanda istediği kapıyı gönül rahatlığı ile çalabiliyor. (Hatta Mahalledeki)  Yaşına rağmen nerede yardıma muhtaç görse hemen yardıma koşuyor.
Herkes onun kapısına gönül rahatlığı ile gidiyor. Başta benim ufaklık. Kapı zilinde hoş sesli bir bayan "En güzel günler sizlerin olsun" diyor.
Yan komşumu merak ettiniz değil mi?
Torunları her seferinde benim zilime basıyor.  Her ikisini de buradan uzun uzun anlatmanın anlamı yok siz eminim ki beni anladınız. 
Şimdi sizce hangisi yalnız?
 
Ne zaman yalnız olduğunuzu düşünseniz hemen umutsuzluğa kapılmayın bakış açınızı değiştirip etrafınıza bakın.
Size yakın birisi illaki vardır.
Ne zaman dostlarım çok derseniz o zaman durup kendinize gerçekleri sorun.

Çok mu?

Konuk Yazar : İhsan GÜLER (Gölcük / KOCAELİ)

Devamını Oku »

2016/01/20

Aile Yapısının Boşanma İle Bozulması




Herkesin ağzından nerede o eski günler ve bayramlar diye mutlaka duyarsınız. Bizim zamanımızda böyle değildi, her şey daha güzeldi diyen çoğu insanla birlikte muhabbet etmişsinizdir.

Peki günümüzün eski günlerden ne farkı var?


Bulunduğumuz yerin veya zamanın bir önemi yoktur. Mekan eşyalardan oluşur, aslında ortamı ve zamanı güzelleştiren içinde bulunan insanlardır. Her yerde olduğu gibi burada da insan faktörü en önemli kahramandır.

Evet eski günlerde ki insanlar ve insanlık şu an olmadığı için, mekanlar ve zaman bizlere boş geliyor. Eski günleri arar hale geliyoruz.

Bu tabi ki aile yapımızdan kaynaklanıyor. Her gün batılılaşmaya çalışan bir nesilden ne kadar doğal insanlar beklersiniz ki.

Kendi kültür değerlerimize ne zaman ve ne kadar sahip çıkabiliyoruz acaba diye düşünmeden de yapamıyoruz.

Anne veya babasından ayrı yaşayarak, aile anlayışını öğrenmeden kendi yuvasını kurmaya çalışan bireyler olarak yetiştirilen gençleri suçlu olarak görmek ne kadar doğru?

Gün içerisinde mutlaka bir çok yerde çocuklar ve gençlerle bir arada olma fırsatımız oluyor ve onları yaptıklarından veya yapmadıklarından dolayı kınıyoruz. Sorun hiçbir zaman çocuklarda veya gençlerimizde değil onları yetiştiren aile bireylerindedir.

Bizler doğru veya iyiyi söylemek yerine onlara örnek olabilsek üzerin de daha etkili olmuş oluruz.

Birde çok fazla duyduğumuz bir anlayış var o da, kızlarımız okusun ve çalışsın ki kendi ayakları üzerinde durabilsinler.

Ne zaman kendi ayakları üzerinde durabilsinler diye sorduğumuzda eşinden ayrıldığında diye bir cevap almak üzüyor bizleri.

Bizler daha evlenmeden çocuklarımıza, oğlum, kızım çalış ki benim gibi olmayasın. Kendi ayaklarının üzerinde durmak için diye yetiştirip büyütürsek, bilinçaltına boşanmayı zaten işlemiş oluyoruz.

Çocuklarımızı kız veya erkek olarak ayırt etmeden okutalım, iş hayatına atılsınlar, fakat hayatlarını sürdürebilmek için çalışsınlar, boşanmak için değil.


Boşanmak gerekli mi? Doğal bir şey mi? Sonuçları nedir?  Bu durumdan en çok kimler etkilenir? Sorularını sormak gerekli.


Fakat bazen boşanmak çekilmez hale gelmiş bir evlilik için kaçınılmaz bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.

 Şu zamanda şiddetin arttığı ve adamlıkla erkekliğin birbirine karıştırıldığı durumlarda, boşanmayı bile düşününce başına gelmeyen kalmıyor insanın. Özellikle bayanlarımızın.

Erkek veya kız olmak doğuştan verilen bir şeydir, fakat adamlık öyle değildir.

"Adam doğulmaz, adam olunur"

Adamlık parayla pulla, mevki ve makamla değil insanlıkla alakalıdır.

Aile bireyi olarak herkesin kendi görev ve sorumluluklarını bilmesi gerekir.

Eşlerin birbirine, çocukların ise anne ve babalara emanet olarak verildiğinin bilincinde olmak, dert, sorun, tasa ve problem dediğimiz birçok şeyi aşmamız için yeterde artar bile.

Boşanmak kişilerin önce kendisine, sonra karşısındakine olan saygı, sevgi ve bağlılığının bittiği zamandır.

En çok üzüldüğümüz aile tipi olan çekirdek aile, yani çocukları olan kişilerin boşanmalarıdır.

Bu olaydan yine etkilenen çocuklardır. Anne ve baba hayatına kaldığı yerden devam ederken çocuklar bu durumda bir tarafları hep eksik büyürler.

Şimdiki nesil de tam bu durumların içine düşmüş ve çıkmanın yollarını farklı yerlerde ve farklı şeylerde arıyorlar.

Sudan sebepler için boşanan veya boşanmayı düşünen eşler bir defada kendi pencerelerinden değilde çocuklarının penceresinden bakmayı öğrenerek ne kadar doğru veya yanlış karar verdiklerini tarttıktan sonra harekete geçmeleri herkes için daha hayırlı olacaktır.

Çözüm sorunlar karşısında hemen vazgeçmek olsaydı, hiçbir zafer görmez vede şuan bu topraklar üzerinde yaşıyor olmazdık.




Devamını Oku »

2016/01/17

Mevlana Işığında Düşünce Yönetimi (NLP)

Mevlana Işığında Düşünce Yönetimi (NLP)

Mevlana Işığında Düşünce Yönetimi Nedir?


Bugün sizlere konu içeriği olarak dünya çapında çok takip edilen ve araştırmalar yapılan Neuro-linguistique programlama (NLP) Türkçesi Sinir Dili programlamasının Mevlana'nın gözünde nasıl bir yere sahip olduğunu, aslında bizim değer ve kültür olarak zaten bunu uyguladığımızı, Mevlana ve NLP’yi anlatan Sayın Oğuz SAYGIN’ a ait olan MEVLANA Işığında DÜŞÜNCE YÖNETİMİ adlı eser hakkında bilgiler vereceğim.

Bir defa değil birkaç defa okunması gereken bir kitap olarak görüyorum. İçerisinde kendimize dersler çıkaracak, hayat felsefemizin nasıl olduğunu ve nasıl olması gerektiğini öğrenecek olmamızdan dolayı güzel bir eser olarak değerlendiriyorum.

 Bizlerin okumasına sunulan  bu eser genel manada bizlerin hayata bakış açımızın ve düşünce yapımızın nasıl olması gerektiğini hedeflemektedir.

Düşünce Sistemini Mevlana'nın o güzel sözleri ve hikayeleri ışığında öğretmeye çalıştığını anlatmaktadır.

 Hayat ve yaşayış felsefesi kitapta “BOŞYAŞAMA” akrostişi ile akılda kalıcı bir şekilde ifade edilmiştir.

-      Büyük Düşün
-      Olumlu Düşün
-      Şimdiyi Yaşa
-      Yararlı Ol
-      Affet
-      Şükret
-      Amaç Belirle
-      Mantıklı ve Esnek Ol
-      Azimli ve Sabırlı Ol

  
Kitap da Düşünce Yönetimi başlığını çok güzel bir biçimde gruplara ayırarak bizlere takip etmemiz gereken sıralamayı da öğretmeyi hedeflemiştir.

Başarılı olmak istiyorsak: Amaç belirlemeli, mantıklı ve esnek olmalı, azimli ve sabırlı olmalıyız.

Mutlu olmak istiyorsak: Yararlı olmalı, affetmeli ve şükretmeliyiz.

Güçlü olmak istiyorsak: Büyük düşünmeli, olumlu düşünmeli ve şimdiki zamanı yaşamalıyız.

Sistemin temelleri: Düşünce, metotlar ve tekniklerdir.

Mevlananın bunları öğretirken neden müziği kullandığını çok güzel bir şekilde açıklanmıştır.

Eğer birisine öğüt vermek istiyorsanız bunu kişiye doğrudan söylemek yerine hikayelerin etki gücünü kullanarak anlatmanın etkisini görmemiz gerektiğini söylemektedir.

İnsan yaradılış fıtratı olarak kendisine söylenenleri farklı şekilde algılayarak savunmaya geçebiliyor. Fakat anlatılmak istenenler hikaye ile iletildiğinde hem karşıdakini kırmamış oluyorsunuz hem de kendisinin bundan ders çıkarmasını sağlıyorsunuz.

Kitapta geçen bir kaç güzel cümle ile yazımı sonlandırmak istiyorum;

-      Önce fikir, sonra iş gelir. Ezelden beri âlemde yaradılışın hükmü böyledir.

-      Mum, başka mumları da yakarken kendi ışığından bir şey kaybetmez.

Not: Bazı kısımlar Mevlana Işığında Düşünce Yönetimi adlı eserden alıntı olarak yapılmıştır.  (Sayın Oğuz SAYGIN beyefendi Hakkını Helal Etsin)



Devamını Oku »

2016/01/12

Animasyon Filmleri Sever misiniz? O zaman “Ters Yüz”



Ters Yüz Filmi Konusu
Hayatımızda birçok olay ile başa çıkmaya çalışırız. Bunlar küçük yaşlardan itibaren başlar ve
hayat boyu devam eder. Aslında film ana karakterleri olan çekirdek aile üzerinde gelişiyor gibi görünmesine rağmen aslında ailenin tek çocuğu olan küçük kız ve onun iç dünyasındaki karakterler üzerinde gerçekleşiyor.
Bunlar beş karakterden oluşmuştur;
-      Neşe (Aysun Topar)
-      Korku (Murat Şen)
-      Üzüntü (Gupse Özay)
-      Tiksinti (Suzan Acun)
-      Öfke (Ercan Demirel)
Şöyle bir düşündüğümüzde bu karakterler gerçekten de hayatımızda en fazla yer kaplayan ve bizlerin kişiliğinin oluşmasında rol oynayan karakterlerdir. Bizleri yöneten ve yönlendiren duygularımız bu beş karakter etrafında toplanmıştır.


Neşe ; Devamlı olumlu düşünen ve çevresindeki duygulara da bunu öğretmeye çalışan kontrol merkezi yöneticisidir.


Korku ; Çocuk yaşlarda insan korku nedir bilmez. Öyle olmasaydı ne yürüye bilirdik ne de konuşabilirdik. Düşünsenize çevremizdeki insanlar ne der? Veya nasıl karşılar? diye sorular aklımıza  getirmesek dünya daha farklı olmaz mıydı. Fakat çevresinden öğretilmiş başarısızlık sayesinde büyüdükçe korkuları da artar insanoğlunun.



Üzüntü ; Bir çocuk için çok büyük olan bir olay bizler için küçük olabilir. Onların dünyasında yaşamayı öğrenmek yani empati kurmak gerekir çoğu zaman. O dönemlerde arkadaşlarından ayrılmak üzüntü vericidir. Şuan çoğu insan aman be ne olacak diyebiliyor. Dostluğun yerini hiç bir şey tutmaz. Yeni ortam yeni arkadaşlar ve dostlar oluşturabilecek duruma gelmek için bazen üzülmek gerekli galiba.


Tiksinti ; İnsan olarak bizleri neler tiksindirir. Küçüklüğünüzü bir düşündüğünüzde gerçekten de çoğu şeyden tiksinmeyen, her şeyi farkında olmadan yapan bir bireyken büyüdükçe ailemiz ve çevremizden gördüklerimiz yüzünden artık hayattan bile tiksinir hale gelebiliyor insan. Bazen acaba hep çocuk olarak mı kalsaydık diye sormadan da yapamıyoruz.


Öfke ; Öfke kontrol altına alınmadığında hem kendimize hem de çevremize kalıcı zararlar verebileceğimiz bir duygumuzdur. Bunu kontrol altına almayı da aile sevgisi bizlere öğretir.
Küçük kızda sevdiği, değer verdiği, kendisinin sevildiğini bildiği ortamından babasının işi nedeniyle ayrılmak durumunda kalıyor. Anne ve baba için normal bir durum olan ortam değişikliği, küçük kız için çok kısa bir zamanda içinden çıkılmaz bir duruma giriyor. Taşınacakları yeni evlerini gördüğünde yıkılıyor. Hayallerle gerçekler bazen aynı olmayabiliyor.
Yeni ev, okul, arkadaşlar ve gelmeyen eşyalar yüzünden oluşturulamayan o güzel oda. O zaman arıyor eski ortamını fakat zamanla bu olaylarla başa çıkmayı öğreniyor. Beş karakterin hepsini duygu olarak yaşıyor.
İnsan her daim mutlu olamaz yada diğer duygulardan birini tek başına yaşayamaz. Yaşar ise zaten dünya çekilmez bir hal alır. Düşünsenize devamlı mutlusunuz veya üzgün. Çekilir bir durum değil. Önemli olan bunların hepsini gerektiği gibi birlikte yaşamak. Bunları yerine ve zamanına göre kontrol altında tutabilmek.
Evlatlarımıza ne kadar çok destek olursak onların hayatları da o kadar güzel olur.
Sözün özü ailecek izlenebilecek ve hem bizlerin hem de çocuklarımızın çıkaracağı birçok ders vardır bu animasyonda.

Sizlerin de bu tarzda önereceğiniz filmler var ise lütfen yorum bölümünden paylaşınız. Şimdiden TEŞEKKÜRLER.


 
Devamını Oku »

2016/01/10

Blog Düzenlemede Soruların Faydaları


Blog Düzenlemede Soruların Faydaları Nelerdir?

Eğer gerçek manada blog yazan, okuyan ve yorum yapan biri iseniz çok fazla blog ve yazan kişiler ile tanışma fırsatınız oluyor.
Bununla beraber tanıştığınız bu kişiler ve yorumları sayesinde, eğer alınganlık ve bencillik yapmazsanız, blogunuzu ve yazan birisi olarak kendinizi hızlı bir şekilde geliştirme fırsatını elde etmiş oluyorsunuz.
Bu kapsamda yeni tanıştığım blog olan Cafe Tigrisin başlatmış olduğu “Mim” isimli konu beni etkiledi. Etkileme sebebi sorularla kendimizi ve blogumuzu nasıl bir düzene sokabiliriz diye düşündürmesiydi.
Blogger arkadaşımızın sorularını ve benim cevaplarımı şöyle sıralayalım.

-En sevdiğiniz blog hangisidir?

Devamlı takip ettiğim birkaç tane blog var. Ayırt edip şu demek gerçekten de zor fakat içlerinden en fazla kendime yakın gördüğüm blog ve yazan kişi olarak Timur DEMİR beyin bloğu olan “http://www.timurdemir.com.tr/” ‘dir.
Sebebi ise yazılarının yanında, benimde önemsediğim bir konu olan yazılara yapılan  yorumlara verdiği cevaplarından dolayıdır. Yorumlara verdiği önem beni çok etkiledi. Sabit kalıp yorum cevaplarından çok gerçek bir teşekkür manasında verdiği cevaplardır bunlar.

-Bu blogu nasıl keşfettiniz?

Genelde Bloğumu Tanıt aracılığıyla veya yazılara bırakılan güzel yorum sahiplerinin bloglarını ziyaret ederek onlarla tanışırım. “Cafe Tigris” ‘de yorumlarından dolayı izlemeye ve takip etmeye başladığım bir blogtur.

-Blogda dikkatinizi çeken ilk şey ne oldu?

Gerçekten de özgünlük anlayışına uyan bir blog olması beni etkiledi diyebilirim.

-Blogda en beğendiğiniz yayın hangisidir?

Cafe Tigris 3 Yaşında ve Ülkü Takvimi konulu yazıları benim etkilendiğim yazıların başında geliyor.


-Blogda en beğenmediğiniz şey nedir?

Karga yavrusunu şahanım diye severmiş” Bizlerde de çok eksik aksak hususlar vardır mutlaka fakat amacımız bunları böyle sorular ile düzelterek okuyuculara en güzel şekilde yansıtmaktır. Okuyucular olarak bizler özgünlüğe ve tasarıma önem veririz. En kolay yoldan bilgiye nasıl ulaşabiliriz diye bakarız.

-Blogla ilgili bir tavsiyede bulunmak isteseniz bu ne olurdu?
İlk olarak içerik ön planda olmak şartıyla bir tema kullanılmasının daha güzel olacağı kanaatindeyim. Tasarım bize güzel gelebilir fakat dediğimiz gibi çevredeki insanlarında fikrini alarak daha hoş bir hale getirebiliriz. Değişim bazen kaçınılmaz olabiliyor, bizler istemesek bile.

-Tavsiye edebileceğiniz bloglar hangileridir?


-“http://www.timurdemir.com.tr/
-“http://musaozsari.com/
-“http://www.doktorhayat.com/”
-“http://www.adnanguney.com/
-“http://www.blogumutanit.com/
-“http://www.evrengunlugu.net/
-“http://semihkececioglu.blogspot.com/”


Eğer ki bu tavsiye ettiğim blog yazarları arkadaşlar bu yazımı okurlarsa bende onları işaret ediyorum.
Bu konuda yazı yazan bloggerlar bilgi maksatlı yorum bırakırlarsa onlara da yorumlarımız ile destek olmaya çalışırız.
 Cafe Tigris’e ayrıca teşekkürlerimi iletiyorum ve blog adresi: “http://tigrisdriver.blogspot.com.tr




Devamını Oku »

2016/01/06

Blog Okur - Yazarlığı



Blog Okur - Yazarlığı

Bu güzel ortamla tanıştığımız için gerçekten kendimizi şanslı hissetmemiz gerekir. Boş olarak değerlendirilen fakat boşuna geçirilecek zamanı olmayan kişiler olarak bizler zamanımızı, ne kendimize ne de çevremizdeki insanlara fayda sağlamayacak ortam ve mekanlarda olmak yerine bloglar içinde paylaşımlar yaparak ve yapılan paylaşımları okuyarak, yorumlayarak nasıl daha fazla fayda sağlayabiliriz ve faydalanabiliriz diye aramak çok güzel olsa gerek.
Akşama kadar televizyon karşısında kim kiminle neler yapmışı takip ettirmeye ve buradan da kazanç elde etmeye çalışan kanallar yerine veya adına sosyal denilen ama bizleri sosyallikten saf dışı bırakarak gerçek değerlerimizi unutmamızı sağlayan birçok uygulama yerine bu tür ortamlarda olmak bizlere bir nebze de olsa nefes almayı sağlıyorsa, evet arkadaş biz doğru yerdeyiz diyebiliyoruz.

Blog okuyarak neler kazanabiliriz?

Blogları gazetelerden veya birçok sosyal sayfalardan ayıran en büyük özelliği yazan kişilerin kendine özgü fikir ve paylaşımlarının olması, reklam kokusunun olmaması, yazılarını evrene yazıyor olmaları yani Türkçe karşılığı olarak “Tencere yuvarlanır kapağını bulur” misali yazılıyor olmaları, okuyanlara değer verdiklerini, yazılarının ve yorumlarının her kelimesinde hissettiriyor olmaları, olumsuz değil de olumlu düşünceler ile insanları karamsarlık içerisine düşürmüyor olmaları, bizlerin blog okumadaki en büyük sebeplerindendir.

Bu bizlere ne kazandırır diye sorarsak kendimize bir gün akşam herhangi izlenme oranı yüksek televizyon kanalında haber izleyin ve ne kazandığınızı, o anki içerisinde olduğunuz psikolojik durumuzu düşünerek blog okumanın veya yazmanın faydalarını zihninizde bir terazi içerisine koyarak tartın. Gerçekten de sizlerde benim gibi düşünmeye başlayacaksınız. 

Blog yazarak neler kazanabiliriz?

“Söz gider yazı kalır” demiştir atalarımız, yazılar kişinin kişiliğinin aynasıdır. Arkadaşlıklar, dostluklar, sevgi ve saygı elde edersiniz ki, bunları adı sosyal olan bir kanalda veya gazetede bulamazsınız.

Yazarak hem düşüncelerinizi hem de ufkunuzu genişletirsiniz. Bizlerin hedefi yazar olmaktan önce düşüncelerini ve duygularını anlaşılabilen bir şekilde yazan olmaktır. Her işte olduğu gibi bu konuda da bir anda usta olmayı beklemek saygısızlık olur. Önce çırak olmak lazım. Ne demiş  Mevlânâ Celâleddîn-î Rûmî 

“Hamdım, piştim, yandım” 

Blog yazılarına yorum bırakmak önemli midir?

Yazılan her yazıda bir emek vardır. Bu emeğe karşılık evet ben yazınızı okudum, anladım ve  beğendim buda benim fikirlerim veya size desteğimdir demek için yorum bırakmak gereklidir. Saatlerce uğraşılıp fayda sağlamak için yazılar yazılarak paylaşımlar yapılıyor, dakikalarca okuyan bizler bir dakikamızı da ayırarak bu emeklerin karşılığını hiç olmazsa yüzlerinde bir tebessüm kazanmak veya yapmış oldukları işe saygımızı göstermek için yorumlamalıyız. Hiç birşey kaybetmez çok şey kazanırız.

Şunu hiçbir zaman unutmamalıyız; bizler de sonucunda insanız ve insani değerlerimizi korumalı ve bu değerlerimizi bizlerden sonraki nesillere aktarmalıyız. Bunun için de devamlı okumalı, anlatmalı ve örnek olmalıyız.

Mevlana'ya bir gün sormuşlar;
- O kadar okursun, o kadar yazarsın, ne bilirsin?
Mevlana şu cevabı vermiş;
- Haddimi bilirim.

Devamını Oku »

2015/12/25

Zaman Nedir?


ZAMAN


Zaman nedir?Bize ne için verilmiştir?Ne kadar sürecek? Ne zaman bitecek?Ne kadar doğru kullanıyoruz?

Bunların hepsi üzerinde bol bol düşünmemiz gereken sorulardır, bu sorulara verdiğimiz cevaplar bizim hayata bakış açımızı ve yaşayış şeklimizi belirleyecektir. Zaman bize belirli (Belirsiz) bir süre içinde yapmamız gerekenleri yapıp sonra geri alınacağı vaat edilen bir süreçtir.
Hz.Adem ve Hz.Havva ile Cennette başlayan ve dünyada devam eden bu süreç dünyada ki görev, sorumluluk ve vazifelerimizi yerine getirerek sona erecektir.
Ne kadar süreceği konusu, bu can bizlere emanet edilmiş emanetin sahibi ne zaman isterse o zaman bitecektir.
Zamanımızın bitiş süresini bilmek istermiydik acaba diye düşünüyorum bazen, zamanımızın bitiş anı saati saatine belli olsa ne yapardık veya yapmazdık, çok ağlar, az gülerdik herhalde. İyi ki bilmiyoruz zamanın biteceği anı. Yoksa bu hayat çekilmez bir hal alırdı ki, yine söylüyoruz!
"Mevlam görelim neyler neylerse güzel eyler"

Zamanımızı ne kadar doğru kullanıyoruz?

Herkese 24 saat verilmiştir. Kimisi kahve köşesinde, kimisi tv başında, bazıları bilgisayarda, bir kısmı kitaplarla, bizim gibiler okuyarak veya yazarak, sonuçta herkesin bir gün içinde aynı zamanı olmasına rağmen farklı şekilde geçirmektedir.
Buradaki püf nokta zamanı ne ile ve kimlerle geçirdiğimizdir. Kendimiz veya insanlık için ne yapıyoruz, ne yapmalıyız, miras olarak bizden sonraki nesillere ne bırakabiliriz, ismimizi altın harflerle yazmak yerine demir harflerle nasıl yazabiliriz diye soruyormuyuz kendimize? Soruyorsak ne gibi cevaplar veriyoruz.
“Altın olup herkes tarafından değer görmektense, demir olup sadece değerini bilenlerle olmak daha güzeldir”

Hep zaman dedik şimdiye kadar, birde "ZAMANI"  tersine çevirerek okumak lazım hayatı, belki o vakit hayatımız düzene girecektir. Bazen hayatımızın altüst olması zor bir durum olsa da, gereklidir yeniden doğru bir şekilde devam etmek için yaşamaya. Nereden bilebilirsiniz ki hayatımızın altı üstünden daha hayırlıdır.
Zaman en değerli varlıklarımızdan biridir çünkü geri dönüşü yoktur. Değerlendirmeyi iyi bilmek gereklidir. Geçmiş bitti, dövünerek zamanı boşuna harcamaya ve pişmanlığa zaman yok. Gelecek için ümitsizliğe kapılmaya gerek yok.
Anı yaşamak, geçmişten ders almak ve geleceğe umutla bakmak en doğru seçimdir.
Anne kuş her gün sabah kursağı boş halde yuvasından uçar, akşama mutlaka kursağı yavrularını beslemek için dolu halde döner.  Teslimiyet budur, inanmak, güvenmek budur zamanını boşa değil amacı uğruna harcamak budur. Bizler ise geçmiş ve gelecek ile ilgili takıntılarla dolu şu hayatımızı geçirip göçeceğiz galiba şu fani dünyadan.
Sizce Zamanı en iyi değerlendirme şekli nedir?




Devamını Oku »